Skip to main content

Okul seçimi tamamen kişiye özeldir. Kendinizi ne kadar iyi tanıyorsanız, doğru okulu bulma şansınız da o kadar artar. Okul seçme konusunda bir takım mitler var. Bunları yanlışlığına okurken siz de şahit olacaksınız.

Her şeyden önce okul seçimi konusunda yapılan en büyük yanlış, öğrenci odaklı olmayıp okul listelerini ve sıralamaları elinize alarak okul seçmeye kalkışmanızdır. Doğru okul seçimini sadece ve sadece kendinizi iyi tanıdığınız takdirde yapabilirsiniz. Üniversiteden beklentileriniz nelerdir, okulun büyük veya küçük olması sizin için ne ifade ediyor? 30.000 kişilik bir kampüste isimsiz olmayı mı tercih edersiniz, yoksa 2.000 -3.000 kişilik bir okulda ‘küçük denizde büyük balık’ olmayı mı? Liseyi küçük bir okulda okuduysanız ve özel ilgiye alışıksanız, yapacağınız en büyük yanlışlardan biri, sadece ismi var diye devasa bir kampüse gitmeyi planlamanızdır. Amerika’da 4.000’i aşkın kolej ve üniversite var. Bunlar arasında küçük olanlar da akademik açıdan en büyük olanlar kadar iyi. Büyük ve isim yapmış okullar, araştırmaya daha fazla bütçe ayırdıkları ve öğretim görevlileri daha fazla makale yayınladıkları için ayrıcalıklı olabilirler, ama bir okulun lisansüstü seviyesindeki araştırma bütçesinin yüksek olması size ne katabilir? Ayrıca büyük okullardaki derslere genelde asistanlar girdiğinden, profesörler çoğu kez sizi tanımazlar. Bazı dersler büyük sınıflarda verildiği için derse katılım imkânı çok kısıtlıdır. Oysa küçük bir ortamda, akademik açıdan iddialı olmasanız bile, profesörlerinizle doğrudan ilişki kurabilir, danışmanınızın peşinden koşmak yerine, posta kutunuzda ondan gelen ‘Nasıl gidiyor, bu hafta herhangi bir zorluk çektin mi?’ tarzında mesajlar bulabilirsiniz.

Okulun yeri ve bölgenin hava şartları da seçim açısından önemli bir faktördür. Bazılarımız 8 ay yerden kar kalkmayan bir kasabada depresyona girebiliyor, bazılarımızsa 12 ay güneşten kavrulan bir mekânda yeteri kadar üretici olamayabiliyor. Bu yüzden, her ne kadar biraz lüks gibi geliyorsa da, okul seçiminizde bünyenize ve alışkanlıklarınıza uygun iklim koşullarını da göz önüne alın. Okulun büyük bir şehirde ya da bir kasabada olması da başarınıza etkileyebilecek faktörlerden biri. Eğer büyük bir şehir çocuğuysanız, hayatınız Akmerkez’ de geçiyorsa, yerleşke dışında bir ana caddesi olan ve ana cadde üzerinde sıralanmış 1 adet berber, 1 adet eczane, 1 adet bar, 1 adet kuru temizlemeci, 1 adet pizzacıdan oluşmuş, tamamen öğrenci tüketimi için yaratılmış bir kasaba sizi ne denli mutlu edecektir?  Bu noktada kendinizi tanımak hangi şartlarda daha mutlu daha üretken ve daha başarılı olabileceğinizi hesaplamak büyük önem kazanıyor. Belki çok sakin bir yapıya sahipsiniz; doğa, çiçek, böcek sizi huzurlu kılıyor, o zaman tereddütsüz en yakın şehrin 2–3 saatlik araba mesafesinde olduğu bir okula başvuru yapabilirsiniz. Kabul edin ki bazılarınız 20’li yaşlarını çok mutlu bir şekilde yaşayacaktır. Ancak kişisel tercih ve beklentilerinizi doğru tanımladığınız zaman sizin için doğru okulu bulacaksınız.

Yargılar

‘’Sıralamalardaki en yüksek okul en iyi okuldur.’’ Kesinlikle yanlış! Her şeyden önce ‘’en iyi’’ nin tanımını yapmamız lazım. Birinci olan okul en iyi okul olsa bile, sizin için en doğru okul olmayabilir. Okul sıralamalarında göz önünde bulundurulan faktörler, öğretmen/öğrenci oranı, öğrenci kabulündeki seçicilik, 1.sınıf öğrencilerinin memnuniyeti, diğer okulların yöneticilerinin puanlamaları, 4 yılda bitirme oranı vs. gibi çok değişik alanları kapsar. Günümüzdeki sıralamalar birazda pazarlama stratejileri ile belirlenmekte, herhangi bir okul sıra atlamak istiyorsa, o yıl çok sayıda öğrenciyi reddedip, kabul zorluğunu artırarak bir sonraki yıl daha iyi bir sıraya yerleşme çabası içine girebildiğinden, konu tamamen arz-talep dengesine dönüşebiliyor. Bu takdirde de bir kısır döngü başlıyor ve o okul daha iyi sırada olduğu için bir sonraki yıl daha çok başvuru alıyor.

‘’Daha pahalı olan okul daha iyidir.’’ Kesinlikle yanlış! Okulun ücretleri belirlenirken, devletten veya eyaletten aldığı mali yardım ve araştırma yapmak için aldığı bütçe gibi tamamen sizin dışınızda olan faktörler rol alır. Dolayısıyla bir okulun yardım alabilme beceriksizliği onu daha iyi bir okul yapmaz!

‘’Lisansüstü eğitim ve işverenler açısından, daha prestijli bir okuldan mezun olmak gerekir.’’ Avrupa’da master veya doktora yapmayı planlıyor ve hedeflerinizi çok uzun vadeli düşünüyorsanız, ismi bilinen, okuduğunuz dalda sıralaması yüksek bir okul tercih etmeniz doğru olabilir; çünkü ‘master’a başvurduğunuzda 4 yıl önce zaten ciddi bir elemeden geçip seçilmiş olduğunuzu kanıtlamış olursunuz. Ancak bu seçimi yaparken, başarı oranınızı da hesap etmeyi unutmayın! Çok rekabetçi bir okulda ortalama bir öğrenci olmak için canınız çıkacağına, daha vasat ama sizin için doğru olan bir okulda yüksek ortalama tutturmanız lisansüstü başvurunuzda sizi daha şanslı kılabilecektir.

İşveren açısından ismi büyük bir okulun mezunu olmanız lehinize olabilir; ancak günümüzde okuduğunuz dal ve meslek seçiminiz arasında büyük farklılıklar olabildiği için, bunun üniversite başarınızın iş hayatınıza yansımasının bir garantisi olduğuna inanmıyorum. Üniversite başarısı, notla ve ortalama ile değerlendiriliyor; diplomanızda ne yazıyorsa işveren için siz ‘’o’’ sunuz; ancak kariyerde başarı eğitim, bilgi, bilgiyi kullanabilme, insan ilişkileri, doğru zamanda doğru yerde bulunmak, hırs, çalışkanlık, planlama, yükselmez mi gibi çok faklı beceriler gerektiği için, bunları akademik başarınız/başarısızlığınız ile saptamak pek mümkün değildir. İşe ilk girişte marka bir okul tabi ki iyi etki yapar; ama 1 yıl sonraki ilk zamda o marka etkisini çoktan size devretmiştir!

‘’Okullar daima en iyi öğrenciyi seçerler.’’Son 20 yıldır Amerikan üniversiteleri olaya daha bütüncül bakmaya başladı. Kabul için tabi ki asgari bir akademik başarı gerekiyor, ancak bunun yanında öğrencinin kişiliği, mülakat yapılmışsa mülakatın genel bir değerlendirmesi, yazdığı başvuru kompozisyonuyla kendini tanıtma becerisi ve sahiciliği, okul içi etkinliklere katılımı, okul dışında faal olup olmadığı gibi sonraki bölümlerde detaylı olarak inceleyeceğimiz faktörler de rol oynuyor. Bir okul herhangi bir sene, kendisine uyum sağlayabilecek öğrenciyi, en iyi öğrenciye tercih edebiliyor. Örneğin Brown Üniversitesi, 1970’lerin sonunda bir atağa kalktı ve sonradan çok başarılı olacağı görülecek olan değişik bir politika izlemeye karar verdi. Kabul ofisinin başına gelen dekan, Ben artık kağıt üzerindeki en iyi öğrenciyi istemiyorum!’’ diyerek cesur bir karar verdi ve özgün, inisiyatif sahibi ve bağımsız öğrencileri tercih etmeye başladı. O yıllarda, ‘’en iyi’’ öğrencilere ret mektupları gelmeye başlaması, öğrenciler, aileler ve danışmanlar açısından okulun bu seçim politikası büyük bir sürpriz olmuştu. Bazen ‘’en iyi öğrenciler’’, kampüs ortamına en çok katkıda bulunabilecek, okulu daha ileriye taşıyabilecek ve taze bir soluk kazandırabilecek öğrenciler olamayabiliyorlar. Bu yüzden, örnekte de görüldüğü gibi bir okulun sizin kapasitenizin üzerinde olduğunu düşünseniz bile, o okula başvurmakta fayda var. Kaybedeceğiniz tek şey, 40–50 dolarlık bir başvuru ücretidir; o da başvuru süreci içinde kendiniz hakkında öğreneceklerinizle ölçülemez bile.

‘’Bir üniversiteye kabulü etkileyen en önemli unsur test sonuçlarıdır.’’ Daha öncede söylediğim gibi, okullar olaya çok daha bütüncül yaklaşmaya başladılar. Üniversiteye kabulü en çok etkileyen unsur ders notlarıdır denebilir. Yabancı öğrenciler içinse tabiî ki TOEFL sınav skoru da önemlidir ve her puana uygun bir okul da mevcuttur. Hatta bazı okullar şartlı kabul göndererek TOEFL notu düşük olduğu için öğrencinin üniversitedeki ilk yılında ESL yani ‘’Yabancılar için İngilizce’’ dersini alıp yılsonunda TOEFL’a tekrar girmesini öneriyorlar. SAT sınavıyla bütüncül yaklaşımın bir parçası, son yıllarda içeriği iyice tartışılmaya başlanan 3 saat 45 dakikalık bu sınav, öğrenciyi ne kadar değerlendirebiliyorsa o kadar değerli. Üniversiteler açısından 3 saatlik bir sınav yerine, 2 -3 yıl gibi uzun bir süreye yayılan derslerin ortalamasına bakmak çok daha anlamlı niteleyici.

Sonuç olarak okul seçimine, yukarıdaki tüm bilgilerin ışığında ve de önyargısız, frensiz ve açık bir şekilde yaklaşırsanız, doğru alternatiflerin çokluğunu göreceksiniz.